Cahit Arf: "Matematikte zekadan önce sabır gelir."
Bu blog post, ekşisözlük'ün "öğrencilerin matematik yapamama nedenleri" isimli başlığından beğendiğim bir noktayı almak için açıldı. Kendim de şahsen özel ders, dersane, kurslar, dil kursları, özel kolej, özel üniversite, özel myo, üniversitenin hazırlık birimi gibi bazı yerlerde öğretmenlik yaparak, deneyimlediğim "Öğretmen, dersi öğrenciye sevdirmek zorunda" mentalitesiyle nadiren de olsa karşılaşmış birisi olarak, ekşi'deki hocamıza katıldım.
"oguzhannn" rumuzlu kullanıcının 06.07.2025 03:37 tarihli girdisinin az bir kısmını buraya kopyalıyorum.
buyrun, kahvenizi alın (şimdi yaz, havalar sıcak, soğuk bir kola veya ayranı yudumlayın :) ve metnin tadını çıkarın. tabii, karşı olduğunuz nokta varsa da, buyrun, aşağıda yorumunuzu bırakın. ama küfür yok, lütfen.
👏👍
matematiği neden yapamıyorsunuz?
size üç madde vereceğim. bu maddeleri dikkatle okuyun, çünkü 3. maddeden sonra 2.’yi anlamanız, sonra da 1.’yi uygulayabilmeniz gerekiyor.
bu yazıyı, bugüne kadar en az 2000 öğrencisi olmuş, velilerden yıldığı için 5 yıl önce matematik öğretmenliğini bırakmış bir eğitmen olarak yazıyorum. şu an bilgisayar sektöründen para kazanıyorum. bu işin özel dersini de, dershanesini de, özel okulunu da, devlet okulunu da gördüm. ailem yıllardır özel kurs merkezleri işletiyor. yani bu sistemi içeriden bilen birisiyim.
---
1) matematik çalışmayı bilmemek
bak güzel kardeşim. matematikte başarılı olmak istiyorsan, çalışmayı öğrenmen gerekiyor. bunu sana kimse sihirli değnekle kazandıramaz.
öğretmenin tahtada soruyu çözerken örneğin “saate 3 litre su akıtan bir musluk” geçiyorsa, önce bir musluk çizer, üzerine “3 litre” yazar, sonra adım adım çözümü yapar. öğrencinin burada odaklanması gereken şey öğretmenin nasıl düşündüğü ve soruya nasıl yaklaştığıdır. ama sen hâlâ “ne biçim soru bu ya” diye sorunun garipliğine takılırsan, senden tabii ki bir şey olmaz.
bir soru geliyor: “içinde ip geçen bir problem.” öğrenci ipe dair hiçbir temsil oluşturmuyor, çizmiyor, hayal etmiyor. halbuki öğretmenin musluk çizdiği gibi, bu öğrenci de bir ip çizecek, uzunluğunu belirleyecek, sonra 3’e bölecek, yani görselleştirecek. ama yok. çünkü öğrenci çözümü ezberliyor, mantığını kurmuyor.
neden kurmuyor peki? gel, 2. maddeye bakalım.
---
2) yetiştirilme tarzı
matematik %99 deneme-yanılma dersidir. “bir bilgi öğreneyim, sonra şıklardan bulayım” tarzı bir ders değildir. ama senin kafan bu şekilde çalışıyorsa, 4. sınıfa kadar sana bu sistemle yaklaşılmışsa (ki bu çok yaygın ve o yaştaki çocuk için normal sayılır), sonrasında soyut düşünmeye geçiş senin için çok zorlu olacaktır.
evde televizyonu kurcalayıp bozan çocuğa kızan bir ebeveynsen, geçmiş olsun. o çocuk artık hiçbir şey denemeyecek. sadece gördüğü bilgiyle çözmeye çalışacak ve başarısız olacak.
öğretmen “senden bir şey olmaz” dediğinde “öğretmen sevdirmedi” diye ağlamaya başlıyorsan, orada zaten sorun baştan başlamış demektir. bu kafayla yetişmişsen senden %90 olasılıkla bir şey olmaz.
ne yapmalı? "evet geçmişte başaramadım ama bu dönem daha hırslı deneyeceğim". bu durumda o %10’luk ihtimal hâlâ var. peki ya o da yanarsa?
şunu unutma: devlet okulunda çalışan bir öğretmenin ortalama 200 öğrencisi olur. bunlardan 30 tanesi gerçekten matematiğe ilgilidir ve her birinin haftalık en az minimum 20 dakika bireysel ilgiye ihtiyacı vardır. kalan 170 öğrenci 3400 dakika eder, yani günlük 17 saatlik bireysel mesai. bu mümkün mü? değil.
bu yüzden öğretmenin ilgi gösteremediği öğrenci kendi kalkıp bir çaba göstermek zorundadır. ama ne yapıyor bu öğrenci? gidip “öğretmen kötüydü hüüü” diye ağlayarak vicdanını rahatlatıyor.
peki ama bu 170 neden matematiğe ilgi duymuyor? işte bu da bizi 3. maddeye getiriyor.
---
3)matematikten anlamayanların yorumları:
bu kısım çoğunlukla sınıfsal.
çocuk, çevresindeki insanlardan şunu duyuyor: “öğretmen bana dersi sevdirmedi.” "bizim akrabalar zaten matematik özürlüsü" bu kalıba giriyor ve kendi sorumluluğunu unutuyor. çocuklar benmerkezci olur, işin kolayına kaçar. sen de ona mazeret verirsen, hemen o mazeretin arkasına sığınır.
eğer çevresi matematikten anlamayan insanların oluşturduğu bir ortamsa, geçmiş olsun. o çocuğun zihni zaten sabote ediliyor.
ne yapmalı? aile olarak bu ortamı kesip atacaksın.
"4 işlemi bilmiyor", "çarpım tablosunu ezbere bilmiyormuş" diye çocuklar aşağılanıyor. problemi anlayamayan biri için hiçbir işe yaramaz. matematik hız değildir.
bir örnek: biri çıkmış, “çocuğa 5 saat ilgi verdim, çözmeye başladı” diyor. düşünsene sadece 5 saatlik ilgi! normal bir okulda bir ders saati 40 dakika, sınıfta 30 kişi varsa, bir çocuğa haftada 1.3 dakika düşer. tüm yıl boyunca aldığı toplam bireysel ilgi 3 saati bile bulmaz. yani senin küçümsediğin 5 saatlik bireysel ilgi, o çocuğun tüm senede okulda alabildiğinden fazla. bu kadar basit. poponu kaldırıp çocuğun ile ilgilenirsen oluyormuş demek.
ama yok, herkes öğretmene, sisteme sallıyor. eğitim sistemi dünyanın her yerinde aşağı yukarı böyledir. öğretmenin görevi her öğrenciye matematiği sevdirmek değil, yönlendirmek, yol göstermektir. oturup çalışmıyorsan, istediğin kadar yönlendir, işe yaramaz. 5 saatlik ilgi, taşıma suyla değirmen döndürmektir.
bir mühendis adayı “bana köprüleri sevdirmediler, bu yüzden köprü yapamıyorum” der mi?
bir doktor adayı “bana damarları sevdirmediler, bu yüzden kardiyolojiye geçmedim” diyebilir mi?
son 10 yılda moda oldu: “öğretmenin görevi sevdirmekmiş, sevince yaparmış.” allah allah… ülkenin yarısı sabah akşam futbol konuşuyor, her okulda öğrenciler “futbolcu olacağım” diye yanıp tutuşuyor ama sonra 50 bin nüfuslu bir ülkeye yeniliyoruz. sevgi mi eksik? hayır. demek ki mesele sadece sevmek değil, emek, disiplin, sorumluluk.
güzel kardeşim, “bana matematiği sevdirmediler” diyorsan, şunu bil: eğer bir işi yapabilmen için illa birinin sana onu sevdirmesi gerekiyorsa, o işi zaten yapacak kişi sen değilsin, ve zaten sana orada ihtiyaç yok. çünkü gerçek hayat, sevdirilenlerle değil, sorumluluğu üstlenenlerle ilerler. dünyada “herkese özel, herkesin içinde kıvılcım yakalayan” bir eğitim sistemi yok. bu iş bireysel çabayla, kendi kendini motive etmeyle olur.
bak, üniversite sınavında matematikle kazanabileceğin ve iş bulabilmen için sınava ilk %3'e girmem gerekiyor . yani bir sınıfta sadece 1 kişi… eğer bir sınıfta 5 öğrenci gerçekten öğrenmek için çabalıyorsa ve aralarında tatlı bir rekabet varsa, öğretmen zamanını kime ayırmalı? matematiğe istekli bu 5 kişiye mi, yoksa “bana sevdirmediler” diye köşeye çekilmiş, çaba göstermeyen dersi baltayalan ve ilgi göstersen bile 1 ay sonra hepsini çöp edecek öğrenciye mi?
öğretmen herkesle tek tek ilgilenemez. birine fazla ilgi verdiğinde, diğerinin hakkı yenmiş olur. sen adalet istemiyorsun eşitlik istiyorsun güzel kardeşim. bu noktada öğretmenlik adalet mesleğidir. gerçekten isteyen, çalışan öğrencilerle yol alır. sadece duygusal yaklaşımla, “daha çok ilgilenseydi severdim” kafasıyla ne öğretmen ilerleyebilir, ne de öğrenci.devlet üniversiteler için milyon akıtacak. kafasında siyah saç kalmamış profesörü senin karşına getirecek, yeri gelecek o adamı uçakta giderken ölmekten koruyacak istihbarata sahip olacak, eee? elemanın teki poposunu kaldırıp öğretmeni severse ders çalışacak diye? adamdaki keyfe bak. ders sırasında 1,5 porsiyon iskender çekin abimin derse olan sevgisi bozulmasın.
kravatı kafasına karı gibi dolayıp müdür yardımcısından tokat yeyince burada ağlayan arkadaşımı gördüm. "kravatım yamuktu diye beni tokatladılar. hocalar zart zurt" yazıyordu. görmesek önüne geleni tokatlıyor diyeceğiz.
yani ne olacak?
öğretmen, sınıfın tamamına eşit şekilde emek veremez; bu bir fiziksel ve zamansal gerçekliktir. ama sen gerçekten istiyorsan, bu düzende de ilerleyebilirsin. bahane arayan değil, çözüm üreten olmalısın. kimse sana bir şeyi altın tepside sunmayacak. sen talep et, çabala, araştır, gerekirse sevmeden ama anlayarak öğrenmeye çalış. çünkü gerçek başarı, sevgiyle değil, kararlılıkla disiplin ile gelir.
No comments:
Post a Comment